PENGUEN ve POTANSİYEL ENERJİ - KİNETİK ENERJİ DÖNÜŞÜMÜ

İmparator penguenlerinin kuluçkaya yattıkları dönem kutup kışına denk gelir. Erkek penguen yumurta üzerinde kuluçkadayken, dişisi doğacak olan yavrusu için besin bulmaya gider. Kuluçka yeri ile en yakın besin kaynağının arasındaki mesafe bazen 100 kilometreyi geçer. Anne penguen yavru yumurtadan çıkana kadar geçen 4 aylık süre içinde sürekli dolaşarak yavrusu için kursağında besin biriktirir. Anne yumurtadan çıkan yavruyu devreldığında, baba penguen uzun sürecek olan yürüyüşe çıkar.

Penguenler büyük gövdeli olmalarına karşın, yürüyüşlerini zorlaştıracak kadar küçük bacaklara sahiptir. Peki nasıl oluyorda buna rağmen kilometrelerce yürüyebilmektedirler?

Penguenler tıpkı bir hacıyayatmaz gibi sağa sola sallanarak yürürler. Aslında penguenler enerji tasarrufu yapabilmek için sarkaç benzeri bir yürüyüş yapmaktadırlar.

Aşırı kısa bacaklı olan penguenler, yana doğru adımlar atarak kaslarının daha az yorulmasını sağlar. Böylece her adımın sonunda bir sonraki adım için enerji depolarlar. Normal yürümüş olsalar kendi heybetlerindeki bir hayvandan iki kat daha fazala enerji harcamaları gerekirdi. Hayvan sadece yürümeye başlarken enerji harcar, bir de duruken.

Penguenlerin bu özellikleri Allah'ın canlılar üzerindeki şefkat ve merhametinin en büyük delillerinden biridir. Kinetik ve potansiyel enerjinin birbirine dönüşümünü kullanarak enerji tasarrrufu sağlayacak bir yürüyüş yapmak hiç bir pengunenin kendi başına yapabileceği bir şey değildir. Allah ilham etmedikçe, hiç bir penguen potansiyel-kinetik enerji dönüşümünü bilemez ve bunu sağlayabileceği bir yürüyüş tasarlayamaz.

YALI CAPKINI KUŞUNUN YAVRULARINI BESLEME YÖNTEMİ


Yalıçapkını kuşu, küçük balıkları kolay yutabilmek için baş tarafından yani kılçıklarının yönünde yutar. Fakat balıkları yavrularına yedirecekleri zaman, kuyruklarında tutar ve onların rahatça yutabilecekleri yönde ağızlarına verir.

ALTIN YAĞMUR KUŞU

GÖÇMEN KUŞLARIN KİLOMETRE HESABI YAPTIKLARINI VE BU HESABA GÖRE YAKIT TASARRUFU YAPTIKLARINI BİLİYOR MUSUNUZ ?
Göçmen kuşların uçuşa başlamadan önce yolculuklarını tamamlamalarını sağlayacak kadar enerjiyi vücutlarında depolamaları şarttır. Örneğin, altın yağmur kuşu kışı geçirmek için her yıl Alaska'dan Hawaii'ye göç eder. Rotası üzerinde hiç ada bulunmaz. Dolayısıyla kuşun bu uzun yolculuğu sırasında hiçbir dinlenme imkanı yoktur. Varış noktası ise başlangıç noktasından 4000 km uzaktadır. Bu mesafe kuşun aralıksız olarak yaklaşık 250 bin kanat çırpışını gerektirir. Yolculuğun tümü 88 saatten fazla sürer.

Altın yağmur kuşunun yolculuğa başlarken ağırlığı 200 gramdır. Bunun 70 gramı, yolda yakıt olarak kullanılacak yağlardan oluşur. Ancak kuş bilimciler, altın yağmur kuşunun bir saat uçmak için harcadığr enerjiyi tespit etmiş ve kuşun 88 saatlik ucuş için en az 82 gram yakıt harcayacağı sonucuna varmışlardır. Yani kuşun bu durumda 12 gramlık bir açığı vardır ve hesaplara göre Hawai'ye varmadan yüzlerce kilometre önce enerjisinin bitmesi ve denize düşmesi gerekmektedir. Ama bilim adamlarının bu hesabına rağmen altın yağmur kuşları hiçbir zaman denize düşmez ve her sene başarıyla Hawaii'ye ulaşırlar. Peki bu canlıların sırrı nedir?

Bu kuşları yaratan Allah, onlara uçuşlarını verimli hale getirecek ve kolaylaştıracak bir yöntem ilham etmiştir. Kuşlar gelişigüzel bir şekilde değil, sürü halinde uçarlar. Ucarken de hepsi belirli bir sıraya girer ve havada bir "V" şekli oluştururlar. Bu V şekli, karşılaştıkları hava direncini azaltır. Bu uçuş düzeni o kadar etkilidir ki, kuşlar bu sayede yaklaşık %23'lük bir enerji tasarrufu sağlarlar. Bu şekilde, yere indiklerinde fazladan 6-7 gram daha yağları kalmış olur. Üstelik bu artan yağ da gereksiz değildir; rüzgarların ters yönden esmesi durumunda kullanılacak olan yedek yakıttır.

Bu olağanüstü hesap yeteneği karşısında şunu sormak gerekir: Uçuş mesafesinin ne kadar olduğunu ve yolculuk boyunca ne kadar yakıt tüketeceğini bir kuş nasıl hesaplar? Elbette ki altın yağmur kuşlarının kendi akıllarıyla ya da tesadüfen bu bilgilere ulaşmaları, bunlara uygun hesaplar yapmaları ve bu hesaplara uygun toplu uçuşlar gerçekleştirmeleri imkansızdır. Bu durum, yaptıkları işlerin kuşlara "ilham edildiğini", bu canlıların üstün bir güç sahibi olan Allah tarafından yönlendirildiklerini gösterir.

DEVE KUŞLARININ İLGİNÇ KULUÇKA SİSTEMLERİ

Deve kuşlarının ilginç bir kuluçka sistemleri vardır. Sürü halinde yaşayan deve kuşlarından yarım düzine kadarı, yumurtalarını ortak bir yuvaya bırakır. Hiçbir özelliği olmayan sadece sığ bir çukur olan bu yuvada her biri 1.5 kg. gelen 40 kadar yumurta bulunur. Yumurtaların tümünü koruma görevi tek bir dişi deve kuşuna aittir. Kuluçkaya yatan dişiye bir erkek kuş yardım eder. Ancak dişi kuş sadece 20 kadar yumurtanın üzerinde yatabilir. Bu nedenle fazla yumurtaları yuvanın dışına iter. Yapılan incelemeler sonucunda deve kuşlarının bu itme işlemini rastgele yapmadıkları bulunmuştur. Deve kuşu kendi yumurtalarını kuluçkaya yatacağı yumurtaların arasına alırken, başka dişilere ait olan yumurtaları ise dışarıya atmaktadır. Bu ayrımı deve kuşunun nasıl yaptığını bulabilmek için bilim adamları yumurtalara numaralar vermişlerdir. Yumurtaların yerini değiştirerek, eski ve yeni yumurtalar karıştırılarak yapılan tüm deneylerde sonucun değişmediği görülmüştür. Bilim adamlarının vardıkları sonuç deve kuşlarının yumurtalarını, yüzeylerindeki deliklerin dağılımı sayesinde tanıdıkları olmuştur. Bütün yumurtaların kabuklarında, civcivin nefes almasına imkan veren minik "hava delikleri" vardır. Bu deliklerin kabuk üzerindeki yerleri her yumurtada biraz farklıdır. İşte bu delikler sayesinde deve kuşlarının yumurtalar arasında ayrım yapabildiği düşünülmektedir.

PELİKAN: TEKNOLOJİYE ÖRNEK

1967 yılında ABD casus uyduları Hazar Denizi üzerinde hareket eden dev bir cisim belirledi. Yetkililer derhal bu durumdan haberdar edildi. Bir grup araştırmacı Washington'ın dışında Savunma ve İstihbarat Ajansı DIA'nın “Yeşil Oda” olarak adlandırılan bölümünde bu durumu konuşmak amacıyla bir araya geldi. Cisim uçağa benziyordu ama bilinen en büyük yolcu uçağından iriydi. Devasa bir yapıya sahipti ama kanatları oldukça küçüktü. Uçması imkansız görünen bu şey odadaki yetkilileri oldukça şaşırtmıştı. Bir ordu albayı, ‘bu bir canavar' dedi. Bir diğeri ise ‘evet' diye cevap verdi ve ‘Loch Ness Canavarı' dedi.”

Bu cisim gerçekten neydi ve nasıl çalışıyordu? Ruslar onunla ne yapmayı planlıyorlardı? Cevaplar sonraki 10 yıl boyunca yavaş yavaş geldi: O bir ‘Ekranoplan'dı. Uçakların yapamadığı bir şeyi “su üzerinde alçak irtifa uçuşu”nu yapıyordu, hem de uzun süreli olarak. Ekranoplan, Rotislav Alexeyev isimli bir Rus tarafından icat etmişti.

Bugün Boeing'teki mühendisler Ekranoplan'dan yola çıkarak suyun biraz üstünde kayan dev bir kargo uçağı dizayn ediyorlar. Bunu yapmak için de kendilerine su kuşlarını örnek alıyorlar, zaten projenin ismi de “Pelikan Projesi”, çünkü mühendisler bu uçağı pelikandan ilham alarak tasarlıyorlar.

Pelikan ve diğer bazı su kuşları hiç güç sarf etmeden kanatları açık biçimde su yüzeyinin hemen üstünde uzun süre süzülerek uçabilirler. Skimmer adıyla da bilinen makas kuşu da bu kuşlardan biridir. Makas kuşu suyla temas ettiğinde tüylerinin birbirine yapışmasını önleyen yağdan yoksundur. Bu nedenle diğer su kuşları gibi avlanmak için dalış yapması imkansızdır. Ancak bu onun için hiçbir zaman bir problem oluşturmaz. Çünkü Yüce Allah onu kusursuz bir tasarım ile yaratmıştır. Kuşun alt gagası üsttekinden daha uzundur ve uçları dokunmaya karşı son derece hassastır. Makas kuşu alt gagasını suya sokarak dakikalarca su yüzeyi üzerinde uçabilir. Bu uçuş sırasında gagasına bir av temas ettiğinde ise hemen onu yakalayabilir.

Acaba uçaklar neden pelikan ya da makas kuşu gibi su üzerinde uçamazlar? Bizler görmeyiz ama altlarındaki hava uçakları taşır. Ancak sıradan bir jet uçağı yere yaklaşınca hava, taşıyıcı yastık etkisini kaybeder ve uçağın altından hızla kaçar. Uçağın alçakta tutunabilmesi için motorlarının çok daha büyük bir güçle çalıştırılması gerekir. Bu ise teknik açıdan hem çok zordur, hem de büyük miktarlarda yakıt gerektirir. Dolayısıyla uçakların mevcut aerodinamik yapılarıyla uzun süre alçak irtifada uçuş yapmaları oldukça zordur.

Bu durumda “Peki ama makas kuşu ve pelikanın su üzerinde uçabilmek için normalden fazla sayıda ve daha hızlı kanat çırpması gerekmiyor mu?” diye düşünebilirsiniz. Ancak bu doğru bir düşünce olmaz, çünkü pelikan da makas kuşu da hiç kanat çırpmaz sadece su üzerinde süzülürler. Çünkü onlar çok özel büyük kanat tasarımlarına ve aerodinamik bir yaratılışa sahiptir. Bu öyle bir yaratılıştır ki tüy yapılarından, içi boş hafif kemiklerine kadar hiçbir yerlerinde en ufak bir kusur yoktur. Bu kusursuz yaratılış onların su üzerindeki ince hava tabakası üzerinde bile tutunarak süzülebilmelerini sağlar. İşte bu nedenle Boeing'in uçak mühendisleri pelikanınki gibi dev kanatlı bir uçak yapmayı düşünmüşlerdir.

Pelikan Projesinin müdürü Blaine Rawdon, “Kuşlar özellikle de pelikanlar yer etkisini mükemmel biçimde kullanıyor” diyor. “Okyanusa yakın bir yerde yaşıyorum ve pelikanların dalgaların üzerinde süzülmesini seyrediyorum. Bazen kanatları neredeyse suya değiyor.”

Boeing firması pelikanın kusursuz yaratılışından örnek alarak su üzerinde uçan dünyanın en büyük kargo uçağını tasarlıyor. Pelikan projesi dahilinde tasarlanan bu uçağın kanat açıklığı tam 120 m. boyu ise 150 m. Yani yere konduğu zaman bir futbol sahasına bile sığmıyor. Uçuş menzili ise 18.000 km. Bu, okyanusun üzerinde kıtalararası kesintisiz bir uçuş yapabildiği anlamına geliyor. Üstelik uçuşunu, ağırlığı benzerlerinin tam 10 katı iken ve bir gemiden 10 kat daha hızlı bir şekilde gerçekleştiriyor.

Geleceğin kargo uçağı Pelikan neredeyse suyun 6 metre üzerinde uçabilecek, dünya yüzeyine yakınlığı sürüklenmeyi (hareketin havaya karşı direncini) azaltacak ve kanadın verimini artıracak. Yer etkisi olarak bilinen bu aerodinamik olay, suyun üzerinde uçan ve büyük çaplı yük taşıyan kargo uçağının yüksek oranda yakıt tasarrufu yapmasını sağlayacak.

Dünyanın en büyük uçak firması ve bu firmada çalışan onlarca uçak mühendisi ile yüzlerce teknik eleman... Pelikanın nasıl uçtuğu üzerinde yapılan araştırmalardan yola çıkarak onu taklit etmeye çalışıyorlar. Bu durum pelikanın tasarımındaki üstünlüğün açık göstergelerinden sadece biridir. Evrimciler kuşların sürüngenlerden türediği iddiasındadır. Ancak kuşlar ve sürüngenler arasındaki yapısal ve metabolik farklılıklar evrimin olmadığını açıkça göstermektedir. Bu iki canlı türü arasında yapılacak basit bir karşılaştırma bile her ikisinin de birbirlerinden çok farklı olduklarını gösterecektir.

Bir kara canlısının kuşa dönüşebilmesi için sadece kanatlarının olması yeterli değildir. Kara canlısı, kuşların uçmak için kullandıkları diğer birçok yapısal mekanizmadan yoksundur. Örneğin, kuşların kemikleri kara canlılarına göre çok daha hafiftir. Akciğerleri çok daha farklı bir yapı ve işleve sahiptir. Değişik bir kas ve iskelet yapısına sahiptirler ve çok daha kompleks bir kalp-dolaşım sistemleri vardır. Bu mekanizmalar, yavaş yavaş, "birikerek" oluşamaz. Kara canlılarının kuşlara dönüştüğü şeklindeki evrimci senaryo bu gibi nedenler nedeniyle tamamen bir safsatadır.

Aslında birçok evrimci bu konudaki iddialarının ne kadar tutarsız olduğunun farkındadır. Bunlardan biri de bir Türk: Engin Korur. Korur, kanatların evrimleşmesinin imkansızlığını şöyle itiraf ediyor:


Normal bir yolcu uçağı deniz seviyesine yaklaştığında havada duramaz. Boeing'in yeni projelendirdiği uçak ise pelikanlardan örnek alınan tasarımı sayesinde su üzerinde uçabilir.


"Gözlerin ve kanatların ortak özelliği ancak bütünüyle gelişmiş bulundukları takdirde vazifelerini yerine getirebilmeleridir. Başka bir deyişle, eksik gözle görülmez, yarım kanatla uçulmaz. Bu organların nasıl oluştuğu doğanın henüz iyi aydınlanmamış sırlarından birisi olarak kalmıştır."

Kuşlar da diğer tüm canlılar gibi sonsuz ilim sahibi olan Allah tarafından, uçuş için gerekli tüm özelliklere sahip olarak yaratılmışlardır. Allah bunu bir Kuran ayetinde şöyle açıklar:

“Göğün boşluğunda boyun eğdirilmiş (musahhar kılınmış) kuşları görmüyorlar mı? Onları (böyle boşlukta) Allah'tan başkası tutmuyor. Şüphesiz, iman eden bir topluluk için bunda ayetler vardır.” (Nahl Suresi, 79)

TERZİ KUŞU'NUN YAPTIĞI YUVA

Kuş yavruları doğduklarında tüysüz olurlar ve pek hareket edemedikleri için kaslarını çalıştıramazlar ve bu yüzden yavruların donmaması için soğuktan izole edilmiş bir yuvalara ihtiyaçları vardır. Özellikle "örgü yuvalar" yapıları itibariyle bu sıcaklığı yavrulara sağlayabilirler. Fakat bu tip yuvaların yapımı ise detaylı ve zordur. Dişi kuş yuvayı uzun bir sürede büyük bir itinayla örerek oluştur.

Hindistan terzi kuşunun gagası bir dikiş iğnesi gibidir. İplik olarak kullanmak üzere örümcek ağından ipek, tohumlardan pamuk ve ağaç kabuklarından da lif elde eder. Halen bir ağaca bağlı olup gelişmekte olan yaprakları seçer ve kenarları üstüste gelecek şekilde bu yaprakları çekerek şekle sokar. Bunun ardından sivri gagasıyla her bir yaprağın kenarına bir delik açar. Topladığı örümcek ağı veya bitki liflerini bir terzinin iğne iplik kullanması gibi gagasıyla deliklerden geçirir ve düşmelerini engellemek için her ilmiği düğümler. Aynı işlemi diğer uçta da yaparak iki yaprağı birbirine ''dikmiş'' olur.

Terzi kuşu bir çift yaprağı ya da tek bir yaprağı kendi etrafında döndürmek için yarım düzine kadar düğüm atar. Daha sonra kuş bu keseyi çimlerle doldurup döşer. Ayrıca bu yapraklarla kaplı kesenin içinde, dişisinin yumurtalarını koyacağı gizli bir yuva daha diker. Böylece konforlu yuvalar oluştururlar.

Bir kuşun böylesine bir hünere sahip olması ve soğuk ve sıcaktan en iyi yalıtım olan örme sistemini bilmesi elbette Evrim Teorisiyle açıklanaz. Bunu ona ancak her şeyi kusursuz olarak yaratan ve her şeyi bilen Allah öğretmiştir.